top of page
Yazarın fotoğrafıAv. Doç. Dr. Emre Cumalıoğlu

Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Bakımından Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisi-I

Bu Makaleyi iki bölüm halinde sitemizde yayınlayacağız. Makalenin künyesi : CUMALIOĞLU, Emre: Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Bakımından Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisi, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, ss.431-448, 2008, ISSN : 1306 -3839.



YABANCI MAHKEME KARARLARININ TANINMASI VE TENFİZİ BAKIMINDAN TÜRK MAHKEMELERİNİN MÜNHASIR YETKİSİ I

Emre Cumalıoğlu[1]


A. GİRİŞ


Anayasamızın,[2] “Mahkemelerin Kuruluşu” başlıklı 142. maddesine göre; mahkemelerin kuruluşları, görev ve yetkileri, işleyiş ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu kanunlardan konumuz açısından önemli olanlarından biri, iç usul hukukumuzu düzenleyen 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK),[3] diğeri ise 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’dur (MÖHUK).[4] MÖHUK’nda yer alan milletlerarası yetki kuralları, yabancılık unsuru taşıyan bir davaya hangi ülke mahkemelerinin bakmaya yetkili olduğunu tespite yarar. Eğer Türk mahkemeleri yetkili ise yabancılık unsuru taşıyan davanın Türkiye’deki hangi yer mahkemesinde görüleceğini, MÖHUK’nda özel bir hüküm bulunmadıkça, aynı Kanunun iç yetki kuralları ile milletlerarası yetki kurallarını birbiriyle uyumlu hale getiren 40. maddesinin[5] göndermesiyle HUMK’na göre belirlememiz gerekir. MÖHUK’nun 41. ve devamı maddelerinde ise bazı özel yetki kurallarına yer verilmiştir.


Yetki kuralları bir istisna dışında yabancı mahkemelerin yetkisine müdahale etmez. Uyuşmazlık yabancı mahkemede çözümlenmiş olsa dahi o ilam belli şartları taşıyorsa Türkiye’de tanınır ve uygulanır. Fakat Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren konularda yabancı ülke mahkemeleri yetkisizdir. Bu konularda alınan yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de geçerliliği yoktur (MÖHUK m.54/b).


Münhasır[6] yetki kavramı Hukukumuza öğreti tarafından kazandırılmış, daha sonra mülga 2675 sayılı MÖHUK’nun[7] 38/b ve yürürlükteki 5718 sayılı MÖHUK’nun 54/b maddeleriyle mevzuatımızda yer almış fakat tanımlanmamıştır. Bu nedenle Milletlerarası Usul Hukukumuz açısından hangi kanun maddelerinin münhasır yetki kuralı olduğu, hangilerinin olmadığı tartışmaya yol açmıştır. Fikrimize göre kanunlarda tanım yapılmamış olması doğru bir yaklaşımdır. Çünkü münhasır yetkinin alanı, devletin egemenlik anlayışı ve vatandaşların menfaatleri göz önünde bulundurularak zaman içinde farklı şekillerde belirlenebilir; bu konuda kesin bir sınır çizmek doğru olmaz. Nitekim, mülga 2675 sayılı MÖHUK’nun hazırlık çalışmalarında münhasır yetki ve kamu düzenine ilişkin yetki hallerinin teker teker sayılması önerilmişse de, ileride yetki kurallarında meydana gelecek değişikliklerin yeni bir ihtilafa neden olması ihtimali karşısında bu yol benimsenmemiştir.[8] Madde gerekçesinde de “münhasır yetki” kavramından ne anlaşılması gerektiğine dair bir ipucu verilmemiştir.[9] Aynı şekilde 5718 sayılı MÖHUK’nun 54. maddesinin gerekçesinde bir açıklık bulunmamaktadır.[10] Burada belirtmek gerekir ki, MÖHUK’nda yer alan münhasır yetki kavramı ile HUMK anlamında kesin yetki kavramı aynı değildir.[11] İç yetki açısından kesin yetki kuralı olan bir düzenleme Milletlerarası Usul Hukuku açısından münhasır yetki kuralı olmayabilir. Bir yetki kuralının münhasır yetki kuralı olup olmadığı maddenin amacından ve lafzından anlaşılır. Münhasır yetki yabancı mahkemelerin yetkisiz sayılabileceği tek durumdur, böyle bir kuralın Türkiye’de yetkili bir mahkeme göstermesi, davanın mutlak surette Türk mahkemelerinde görülmesini emretmesi gerekir.[12]


Biz bu çalışmamızda; mevzuatımızda yer alan münhasır yetki kurallarını, öğretide tartışmalı olan fakat bizim münhasır yetki kuralı olarak kabul etmediğimiz bazı düzenlemeleri inceleyeceğiz. Sonuç bölümünde ise önemli gördüğümüz bazı noktalara değineceğiz.


B. YABANCI MAHKEME KARARLARININ TANINMASI VE TENFİZİ BAKIMINDAN TÜRK MAHKEMELERİNİN MÜNHASIR YETKİLİ OLDUĞU DAVALAR


1. Türkiye’de Bulunan Taşınmazların Aynına ve Zilyedliğine İlişkin Davalar


Milletlerarası Usul Hukukumuz açısından taşınmazlar üzerindeki ayni haklara ve taşınmazların zilyedliğine ilişkin davalarda, MÖHUK m.40 ve HUMK m.13 uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin (forum rei sitea) münhasır yetkili olduğu öğreti tarafından kabul edilmektedir.[13] 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun[14] 1. maddesinin 4. fıkrası, “Bu kanun Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin (...) uyuşmazlıklarda uygulanmaz” hükmünü içermektedir. Böylelikle adı geçen Kanunla da Türk mahkemelerinin Türkiye’de bulunan taşınmazların aynına ilişkin davalardaki münhasır yetkisine gönderme yapılmıştır. Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da, Türkiye’de bulunan taşınmazların aynına ilişkin davalarda Türk mahkemelerinin münhasır yetkili oldukları belirtilmiştir.[15] Yargıtay’ın bir başka kararına konu olan olayda ise Amerika Birleşik Devletleri’nde bir mahkeme, çiftin boşanmasına ve taraflar arasındaki sulh anlaşması uyarınca ortak malikleri oldukları Bodrum’daki evin mülkiyetinin karıya bırakılmasına karar vermiş, bu kararın tenfizi istenmiştir. Davanın Yargıtay’a intikal etmesi üzerine Yüksek Mahkeme tenfize karar vermiştir. Çünkü Yargıtay’a göre dava ayni hak üzerindeki çekişmeyle ilgili değildir. Ayni hak sulh sonucu devredilmiştir.[16]


Taşınmazlara ilişkin şahsi haklarla ilgili davalar açısından ise değişik fikirler öne sürülmüştür. Yargıtay bir kararında, taşınmazın satış bedelinin tahsili davasında HUMK m.13’ün uygulanmayacağını belirterek, taşınmazlar üzerindeki şahsi haklara ilişkin uyuşmazlıkların, ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklarla aynı yetki kuralına tabi olmadığına işaret etmiştir.[17] Kimi yazarlara göre, taşınmazlarla ilgili şahsi haklara ilişkin davalar da Türk mahkemelerinin münhasır yetkisi içine girmektedir.[18] Öğretide kimi yazarlar ise, yabancı mahkemeden alınan, kiralanan taşınmazın tahliyesi veya kira tespiti gibi ilamların tenfizinin ise kamu düzeni gerekçesiyle mümkün olmadığını belirtmektedir.[19]


Fikrimize göre, taşınmazların aynına ve zilyedliğine ilişkin davalar Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girerken, şahsi haklara ilişkin uyuşmazlıklar münhasır yetkinin dışındadır. Fakat, taşınmazlara ilişkin şahsi haklarla ilgili yabancı ilamların tenfizi, kamu düzenine açıkça aykırılık nedeniyle mümkün olmayabilir. Taşınmazların aynına ve zilyedliğine ilişkin davaların münhasır yetki kapsamında değerlendirilmesinin bir nedeni uyuşmazlıkların en hızlı, en az giderle ve en doğru şekilde[20] taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözüme ulaştırılacağı olsa da, bu gerekçelerin yanında egemenliğe ilişkin siyasi bir tercihin de söz konusu olduğu açıktır.


2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuku ile Marka Hukukuyla İlişkili Bazı Davalar


551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin[21] 137, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin[22] 49, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin[23] 25 ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin[24] 63. maddeleri; hem hak sahibi tarafından hakka tecavüz halinde açılacak davaları, hem de hak sahibine karşı üçüncü kişiler tarafından açılacak olan davaları düzenlemiştir. Bu düzenlemelerdeki bazı yetki kurallarının Milletlerarası Usul Hukukumuz bakımından münhasır yetki kuralı oldukları söylenebilir. Öncelikle belirtelim ki yukarıda sayılan kanun hükmünde kararnamelerle korunan haklar kamusal öneme sahiptirler. Her biri maddi ve manevi açıdan ulusal servetin önemli değerleridir. Bu hakların kamusal öneminden dolayı hak sahipleri devlet tarafından korunarak hakların tescil, terkin, tashih veya iptaline ilişkin konular ayrıca düzenlenmiş ve ilgili kuruluşlar teşekkül ettirilerek bu kuruluşlar nezdinde siciller tutulmuştur. Bu sicillerde değişikliklere yol açacak davalarla ilgili olarak yabancı mahkemelere yetki tanımak, maddelerin ifadelerine ve amaçlarına aykırı olacaktır. Bizim de katıldığımız fikre göre kaydın tescil, terkin ve iptaline yönelik davalarda Türk mahkemelerinin münhasır yetkisini kabul etmek gerekir.[25] Hak sahibi tarafından tecavüzde bulunan kişilere karşı açılacak davalar için belirtilen yetki kuralları ise, Milletlerararası Usul Hukukumuz açısından münhasır yetki kuralı değildir.[26]


3. İflas Davaları ve Cebri İcraya İlişkin Davalar


2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun[27] değişik 154. maddesine göre iflas yoluyla takipte yetkili mercii, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu mahaldeki icra dairesidir. Bilindiği gibi iflas halinde tüm alacaklılar, kural olarak, eşit korunurlar. Bu korumayı sağlamak için alacaklıların iflastan haberdar olmaları gerekir. Eğer bu yetki kuralının münhasır yetki kuralı olmadığı kabul edilirse, müflis ile yeni hukuki ilişki içine girenlerin korunması mümkün olmayacaktır. Çünkü bu kişiler karşı tarafla ilgili bilgileri doğal olarak muamele merkezinin bulunduğu yerdeki yetkililerden temin etmeye çalışacaklardır. Ayrıca ülkeye ekonomik katkısı olan ve pek çok kişi istihdam eden ticari işletmelerin iflas haberinin, her şey bittikten sonra bir anda duyulması, çalışanları ve ailelerini zor durumda bırakacaktır.


Bu açıklamalar ve maddenin konuluş amacı gözetildiğinde, iç hukuk bakımından kamu düzenine ilişkin ve kesin yetki kuralı olan maddenin, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar açısından münhasır yetki kuralı olduğunu kabul etmek gerekir. Sayın Ekşi de Türkiye’de haciz veya iflas yoluyla takibe ilişkin davalarda Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğunu belirtmektedir.[28]


Devletin güç kullanarak alacaklıyı tatmin etmesi şüphesiz ki egemenlik yetkisinin, ondan ayrı düşünülemeyecek bir sonucudur. İhtiyati haciz talepleri ve cebri icranın uygulanması bakımından münhasır yetki sorunu, üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır. Yargıtay bizim de ihtiyati haczin amacı açısından doğru olarak kabul ettiğimiz bir kararında, cebri icra bakımından münhasır yetkiyi kabul etmiş, bu nedenle aksine yetki anlaşması yapılamayacağına hükmetmiştir.[29][30]

[1] Yaşar Üniversitesi Öğetim Görevlisi; Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Doktora Programı Öğrencisi [2] R.G. 09.11.1982 S.17863 Mükerrer [3] R.G. 04.7.1927 S.624 Medeni Usul Hukukumuz açısından yetki kavramı, bir davaya hangi yerdeki görevli mahkemenin bakacağıyla ilgilidir. HUMK’da belirlenen yetki kuralları öğretide üç başlık altında incelenmektedir. Bunlar: Kamu düzenine ilişkin olmayan yetki kuralları, kamu düzenine ilişkin fakat kesin olmayan yetki kuralları, kamu düzenine ilişkin ve kesin yetki kurallarıdır. İç yetki kuralları bu çalışmanın kapsamı dışındadır fakat, yukarıda belirttiğimiz ayrımın önemi ve sonucu olarak belirtmek gerekir ki; kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki hallerinde dava genel yetkili mahkemede (davalının ikametgahı), özel yetkili mahkemede veya taraflarca önceden usulüne uygun olarak yetkili kılınmış mahkemede açılabilir. Kamu düzenine ilişkin fakat kesin olmayan yetki hallerinde ise dava ya genel yetkili mahkemede ya da kanunda belirlenen özel yetkili mahkemede açılabilir. Ancak tarafların bu tür davalarda yetki sözleşmesi veya yetki şartıyla bir başka yetkili mahkeme tayin etmeleri mümkün değildir. Kamu düzenine ilişkin ve kesin yetki hallerinde ise dava ancak ve ancak kanunda belirtilen özel ve kesin yetkili mahkemede açılabilir. Başka bir mahkemede açılması mümkün olmaz. Bunun sonucu olarak kesin yetki dava şartıdır. Ayrıca kesin yetki itirazı bir ilk itiraz olmayıp davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve yargıç bu durumu kendiliğinden gözetir. Bakınız, Kuru, Baki; Arslan, Ramazan; Yılmaz, Ejder, “Medeni Usul Hukuku”, Yetkin Yay, Ankara, 2000, s.193 vd. [4] R.G. 12.12.2007 S.26728 [5] Mülga 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesi de aynı hükmü içermekteydi. [6] Arapça kökenli bir sıfat olan “münhasır”, kelime anlamı olarak; “a.Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus. b.Sınırlanmış, sınırlı” anlamına gelmektedir. “Yetki” ise “Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkanlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet” anlamına gelir. (http://www.tdk.org.tr ZT:27.02.2008) [7] Mülga 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (R.G. 22.5.1982 S. 17701) [8] Sargın, Fügen, “Milletlerarası Usul Hukukunda Yetki Anlaşmaları”,Yetkin Yay, Ankara, 1996., s.151, dn.407 [9] Mülga 2675 sayılı MÖHUK’nun 38/b maddesinin gerekçesi şu şekilde kaleme alınmıştır; “Maddenin (b) bendinde yabancı ilamı veren mahkemenin yetkisiz sayılmasını gerektirecek tek durum olarak, kanunun Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine dahil olması ele alınmıştır. Bu itibarla Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkiye sahip oldukları fakat bunun münhasır nitelik taşımadığı durumlarda yabancı mahkemelerden verilen ilamlar tenfiz edilecektir.” Ruhi, Ahmet Cemal, “Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun”, Seçkin Yay., Ankara, 2003, s.343. [10] Madde gerekçesi şu şekildedir: “ (…) 2675 sayılı Kanunun yabancı mahkeme ilamlarının tanınma ve tenfiz şartlarını düzenleyen 38 inci maddesinin (b) bendinde tanıma ve tenfiz için ilamın Türk mahkemeklerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması şartı aranmakta, buna mukabil yabancı mahkemenin yetkisi üzerinde durulmamaktaydı. Bu durumda kendi hukukuna gore dahi yetkisiz olan veya hukuk devletlerinde kabul edilmiş genel yetki ilkelerine aykırılık taşıyan aşırı yetki kurallarına göre kendilerini yetkili kabul eden yabancı mahkemelerin verdikleri ilamların da Türkiye’de tanınması ve tenfizi yolu açık kalmıştı. Böylece, yabancı mahkemelerin, ihtilafla hiçbir hukuki ilişkisi olmamasına rağmen veya bir hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün olmayan yetersiz ilişkilere dayanan yetki kurallarından istifade edilerek verilen yabancı mahkeme ilamları Türkiye’de tanınıp tenfiz edilebilirdi. Hukuken sakıncası bulunan bu durumu engellemek amacıyla ilamın “dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması” şartının da bir tanıma ve tenfiz şartı olarak ilgili bende eklenmesi gerekli ve yararlı görülmüştür. Dava konusu ve taraflarla hukuki ve fiili anlamda gerçek bir ilişkisi olmaksızın yabancı bir mahkemenin kendisini yetkili sayması milletlerarası yetki hukukunda kabul edilmeyen bir “aşırı yetki” olarak kabul edilmektedir. Ancak bu tanıma ve tenfiz şartının, tenfiz hakimince incelenmesi davalının bu konuda itiraz etmesi şartına bağlanmıştır. Tanıma ve tenfiz hakimi, “ilamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması” şartını resen inceleyecek, ancak (b) bendine eklenen yeni tanıma ve tenfiz şartını davalının itiraz etmesi şartına bağlı olarak inceleyebilecektir (…).” http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0337.pdf (Z.T.: 12.02.2008) [11] Nomer, Ergin, “Devletler Hususi Hukuku”, Beta Yay., İstanbul, 1998, s.391 [12] Aybay, Rona; Dardağan, Esra, “Yasaların Uluslararası Düzeyde Çatışması”, Aybay Yay., İstanbul, 2001, s.234; Çelikel, Aysel, “Milletlerarası Özel Hukuk”, Beta Yay., İstanbul, 2000, s.343; Nomer, Ergin, “Devletler Hususi Hukuku”, s.391; Nomer, Ergin, “Türklerin Kişi Hallerine İlişkin İhtilaflar ve Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisi , MHB, 1983, sayı 1, s.12; Sakmar, Ata, “Yabancı İlamların Türkiye’deki Sonuçları”, İstanbul Üniversitesi Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1982, s.99 [13] Sakmar,a.g.e., s.100; Ekşi, Nuray, “Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi”, Beta Yay., İstanbul, 2000, s.221; Nomer, “Devletler Hususi Hukuku”, Beta Yay., İstanbul, 1998, s.391; Sargın, a.g.e., s.162; Altuğ, Yılmaz, “Türk Milletlerarası Usul Hukuku”, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1983, s.59 [14] R.G. 05.07.2001 S.24453 [15] Yrg. H.G.K. 1998/12-287 E. 1998/325 K. 06.5.1998 T. (http:\\www.kazanci.com Z.T.:02.02.2008) [16] Yrg. 2.H.D. 6.12.1994 T. (nak. Çelikel, a.g.e., s.328) [17] Yrg. 13. H.D. 132/79, 29.1.1993 tarihli karar ve ayrıca bkz. Yrg. 11. HD 860/1996 e.. 22.1.1996 T. (Sargın, a.g.e., s. 162.) [18] Nomer, Ergin,“Ehliyetsizlik Sebebiyle Almanyadaki Gayrimenkuller için Vasiyetin İptali“, MHB. 1982/2,62: Şanlı, Cemal, “Türkiye‘deki Gayrimenkul ile İlgili Bir Yabancı Boşanma Kararının Tenfizi, MHB, 1986/1, 40. [19] Çelikel, a.g.e., s.327 [20] Sayın Ekşi’nin belirttiği gibi (a.g.e., s.221) bu tür davalarda yabancıların taşınmaz edinebilmelerine imkan tanıyan ve bunu sınırlayan; 2644 sayılı Tapu Kanunu (R.G. 29.12.1934 S.2892), 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu (R.G. 22.12.1981 S.17552)gibi mevzuatın iyi bilinmesi gerekir. Yabancı bir yargıcın bu kanunları doğru değerlendirebileceğinden şüphe duyulmaktadır. [21] R.G.27/06/1995 S.22326 [22] R.G.27/06/1995 S.22326 [23] R.G.27/06/1995 S.22326 [24] R.G.27/06/1995 S.22326 [25] Şanlı, Cemal, “Uluslararası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları”, 2. Baskı, Beta Yay., İstanbul, 2002 s. 192 dn.215,193, 194 (nak. Esen, Emre, “Türk Hukukunda Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizinde Münhasır Yetki Kavramı”, MHB, 2002, sayı 2, Prof. Dr. Ergin Nomer’e Armağan” s.202) [26] Esen, a.g.e., s.203 [27] R.G.19.06.1932 S.2128 [28] Ekşi, a.g.e., s.226 [29] Yrg. H.G.K. 1998/12-287 E. 1998/325 K. 06.5.1998 T. (http:\\www.kazanci.com Z.T.:02.02.2008) “(...) 2- Taraflar, bu anlaşma dışında ya da bu anlaşma ile ilgili olarak doğabilecek anlaşmazlıkların çözümünde Alman mahkemelerinin yetkili olduğunu ve bu anlaşma dışında ya da bu anlaşmayla ilgili herhangi bir dava, mahkeme başvurusu ya da adli takibatın bu mahkemelerde yürütüleceğini gayri kabili rücu olarak kabul ederler. Yabancılık unsuru ile borç ilişkisini içeren ve yabancı bir devlet mahkemesine yetki tanıyan bu anlaşma "Kamu Düzenine" veya "Münhasır" yetki esasına dayanmadığı takdirde, Türk hukuku bakımından geçerli olacağı çok açıktır. Daha somut bir ifadeyle; doğrudan genel mahkemede açılacak bir dava aşamasında; kabul edilip, itibar edileceğinden ayrı davacı alacaklının İİK.68. maddesinde belirtilen belgelerden olan davalı ile düzenledikleri kredi sözleşmesine dayanarak Serik İcra Dairesinde takibe giriştiğinde borca itiraz üzerine itirazın iptali yönünden genel hükümlere göre genel mahkemede dava hakkını kullandığında davalının yetki anlaşmasını öne sürerek yetki itirazında bulunduğunda mahkemece, 2675 sayılı Yasanın 31. maddesi uyarınca yetki şartının hukuken geçerli kabul edilmesi ve yetki itirazı nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekir. Ne var ki, bu dava; anlatılan türde bir dava olmayıp tamamen farklı hukuki prosedür ve hüviyete sahiptir. Dava hukuksal nitelikde cebri icra hukukundan kaynaklanmaktadır. Diğer bir anlatımla, yetki itirazı, asliye hukuk mahkemesince verilen ihtiyati haciz kararının, Serik İcra Müdürlüğü nezdinde uygulanması safhasına aittir. O nedenle, bu hukuki olgu sınırı içinde kalınarak uyuşmazlığın değerlendirilmesi hukuksal bir gerektir. İhtiyati haciz kararının infazının, hukuki sonuç ve hükümlerinin bir cebri icra olduğunda, duraksama olmamalıdır. Cebri icra her devletin kendi ülke ve sınırları içerisinde haiz olduğu mutlak güç ve yetkilerindendir. Yine cebri icra devletin egemenlik ve hükümranlık haklarının kullanılmasının doğrudan bir sonucudur. O nedenle devletin nüfuz ve iktidarım simgeleyen bir hakimiyet tasarrufudur, denilebilir. "Türk milleti egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle, hiçbir kişiye, zümreye veya sımfa bırakılamaz, hiçbir kimse ve organ kaynağım Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz." ( Anayasa Md.6 ), Şu durum karşısında; Türk mahkemesinde alınan ihtiyati haciz kararının cebri icra yoluyla uygulanmasına dair yetki devletin kendi ülkesi üzerinde hakimiyet tasarruflarında bulunabilme iktidarının bir görünümü olduğundan, münhasır ( kesin ) yetkilerindendir. Hal böyle olunca; davanın sadece belirtilen hukuki nitelik ve kapsamı içinde ve "kamu düzeni"; "münhasır yetki" esaslarının etkisi altında değerlendirildiğinde; Türk mahkemesinin ülke içi yetkisinin ve ona bağlı olarak milletlerarası yetkisinin varlığının kabulü kaçınılmazdır ( 2675 sayılı kanunun 31. maddesi ). Açıklanan nedenlerle hukuki nitelendirmede, yasanın yorum ve uygulanmasında hataya düşülerek verilen Yerel Mahkeme kararı isabetsiz olup bozulması gerekirse de hüküm sonucu itibariyle usul ve yasaya uygun görüldüğünden gerekçesi değiştirilerek onanmalıdır ( HUMK.nun Md. 438 son ). (...)” [30] Yargıtay yabancılık unsuru taşıyan bir ihtiyati haciz kararını konu alan davada, yerel mahkemenin ihtiyati haciz kararları bakımından Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğunu ifade eden kararını da onamıştır. (Yrg. 11. H.D. 2006/7031 E. 2006/8189 K. 10.7.2006 T. (http:\\www.kazanci.com Z.T.:02.02.2008)

33 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page